---MAHALLEMİZİ TEMİZ TUTALIM---MAHALLEMİZİ TEMİZ TUTALIM----MAHALLEMİZİ TEMİZ TUTALIM---
   
  ** SOMA ZAFER MAHALLESİ (özel) WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ***
  SOMA'MIZI TANIYALIM
 

BÖLÜM 1 
    KELİME OLARAK SOMA'NIN ANLAMI  ve İLÇENİN
İLK KURULUŞ YERİ
 
Kelime olarak SOMA'nın

anlamı:

Kelime olarak SOMA'nın, birçok milletlerin dillerinde yer aldığını yaptığımız
araştırmalar sonunda öğrenmiş
bulunmaktayız.  Biz burada söz konusu SOMA kelimesinin tespit edebildiğimiz
anlamlarını sunmaya
çalışacağız. Türkçe SOMA; içinde anason bulunmayan ilk çekilen rakı, demektir. 
 Grekçe SOMA;
Cisim, madde. gövde, beden, cüsse. insan vücudu, vücut hücrelerinin tamamı,
ceset, cemaat,
cemiyet, güruh, takım, maddi delil, suç aleti .. gibi anlamlara gelmektedir.  

Batı dillerine gelince bu kelime Grekçe'den gelmiştir. Örneğin, bu kelimeden
meydana gelen
"Somatologie"; beden ahvalinden bahseden ilim, olarak anlam kazanmaktadır.  

Doğu dillerine gelince, örneğin Hintçe'de SOMA; Hint mitolojisinde
Sarhoşluk tanrısının

adı va da; eski Hintlilerin Kutsal içkisinin adıdır.              

Japonca'da SOMA kelimesinin anlamı, ilgililerden soruldu. İlgililer;
"SOMA'nın kelime olarak
bir manası yoktur" şeklinde açıklamada bulunmuşlar ve aynı zamanda,
Japonya'daki SOMA şehri
hakkında da bilgi vermişlerdir. İlginç bulduğumuz için, yazıyı aynen
aşağıya alıyoruz.  

SOMA'nın kelime olarak, çeşitli dillerdeki anlamlarını kısaca da olsa
gözden geçirdikten sonra;
şimdi de, ilçemiz yönünden durumu incelemeye çalışalım.  

Halk arasındaki rivayete (söylentiye) göre; İlçenin adı. "SOMAK"tan
gelmektedir. 

Nitekim Mahmut Turgutlu'nun SOMA İLÇESi adlı kitabında; "Güllüce
mevkiinde ve Somaklık tabir
edilen meskûn yerde bir gece vuku bulan şiddetli bir yer sarsıntısı
neticesi büyük hasar vukuu
bulduğundan buranın halk'ı şimdiki kasabanın bulunduğu yere göç
ederek burada ev inşa edip
Yassıtepe'ye yerleşmisler ve Somak adını SOMA'ya tahlil ederek
(değiştirerek) köylerinin adını
SOMA koymuşlardır" denmektedir.

2) ilçe'nin ilk kuruluş yeri:

Yaptığımız araştırma ve incelemelerden; SOMA şehrinin, şimdiki
bulunduğu yerinin "erken
devri" varmadığını öğrenmiş bulunmaktayız.

 

Bilindiği üzere, eski şehirlerin kurulabilmesi için, her tarafa hâkim
sırtını verebilecek bir
AKROPOLiS'e ihtiyaç vardır. Bu itibarla SOMA'nın ilk kuruluş yerinin,
bugünkünden farklı olarak;
söylediğimiz nitelikte bir yerde bulunması zorunludur. Nitekim bu
mevkiin, az mesafede eski
CHARMA - CERME kasabasının bulunduğu yer olabileceğini; çeşitli
kaynaklar haber vermektedir.

----------------------------------------------------------------------
 

SONUÇ

Demek oluyor ki, SOMA (GHARMA) nın ilk kuruluş yeri; Darkale civarına tesadüf
etmektedir.
Bu, zamanla Darkale'ye (Tarhala'ya) ve oradan da Yassıtepe'ye kaymıştır.
Nitekim Yassıtepe'ye
olan yerleşmeden sonra Darkale aleyhine bir gelişme olmuş ve zamanla ilçe
merkezi dahi yer değiştirmiştir.

Fakat bizim şu andaki fikrimiz bir tahminden ileri gidememektedir.
Gerçeği, ileride yapılacak
kazılar gösterecek ve ortaya koyacaktır.
------------------------------------------------------------------------

BÖLÜM 2

JEOLOJİ

Soma Bölgesi kömür havzasının jeoloji yapısı hakkında araştırılmış ve
incelenmiş üç kişinin
 görüşü vardır. Bunlar sırasıyla (Araştırma ve inceleme tarihine göre) şu
kişilerin görüşleridir;

 

1- Dr. H. Klaınsorge'nin görüşü.

2- Yük. Maden Mühendisi Nadir Hakkı Önen'in görüşü

3- Nebert'in görüşü

 

1. Dr. H. Klaınsorge'nin Görüşü:

Birbiri arkasından oluşan tabakanın büyük bir kısmı gerçekten fosilsiz
olduğundan, stratigrafik
araş­tırma büyük zorluluklarla karşılaşmaktadır. Bu durum ile Eosen hariç
olmak üzere genç
tersiyerden önce oluşan dağların etüdü çok güçtür. Burada tabakaların
 birbirlerine
olan ilişkileri ve diğer sahalarla mukayeselerini araştırmaktan başka çare
yoktur. Buna
rağmen tabakaların sınıflamasına girişmekle, diğer sahalarda bu etüde
ancak dediğimiz gibi
bir tecrübe nazarı ile bakılmalıdır. Tabakayı geçici olarak etüt ederken
bu sınır keyfiyetini
ön şart olarak kabul etmek zorunluluğundayız.

A. Grauvaklı Killi Şist Serisi;

Araştırılan keşiflere nazaran sahamızdaki grauvaklı killi şist serisini
meydanda bulunan en
eski taba­ka dizisi olarak kabul etmemiz lazımdır. Bu seriyi şimdilik daha
fazla bir bölüme
ayırmadık. Grauvaklı killi şist serisi, bazen yerine göre dış görünüşlü oldukça kalınlık
kazanabilen kalker bankı katkılarıyla killi şistler ve grauvaklılardan oluşmaktadır.

Bu kalker bantları genellikle siyah, gri renkte olup, esmer gri renkte üstünlük
göstermekte ve ken­dilerini çevreleyen killi şistlerin arasından keskin kenarlarla
meydana çıkmaktadırlar. Tabaka serisinde bunlardan başka oldukça kalın eski effüsifler
vardır ki, bunlar şiddetle kloritleşmiş ve proplitize olmuşlardır. Dereköy ve Tarhala
(Soma'nın güneybatısında Soma neojeninin kenarında) çevresinde bu kütle­lerden bol
miktarda bulunmuştur. Bunların grauvaklı killi şist sistemi ile olan ilişkileri hiç bir yerde
açık olarak meydanda olmadığından bunların seri içine katılmış mı oldukları, yoksa seriyi
izlemek mi oldukları hakkında kesin bir şey söylenemez.

Bütün seri içerisinde hayvanat artıklarına rastlanamamıştır. Phillippson başka bir
tarafta katkı halin­deki kalkerlerde füzilinler bulunur ve bunlara dayanaraktan yaşı,
karbon ve permokarbon olarak tayin etmiştir. Bu yaş tayini bizce de olabilir görülmektedir.
Yaş tayini konusunda şimdilik başka dayanak noktaları göremiyoruz.

Grauvaklı killişist tabakaları yüksek oranda tektonik hareketlerden etkilenerek
parçalanmış ve kıv­rılmıştır. Erozyon bu tabakalarda kolaylıkla üstünlük sağlayabildiğinden
fazla bariz dağ şekilleri oluşamamış, buna karşılık belirgin tepelikler ve vadiler
oluşmuştur. Bu tabakalar esas önemi ile Soma'nın, Dereköy'ün güneyinde, Deniş'in
batısında ve Evciler'in kuzeyi ile Kınık'ın güneyindeki silsile­de yer tutmuşlardır. Diğer
esintiler dar bir sahaya dağılmış olup neojen içerisindeki belirgin yüksekliklerden iba­rettir.

B. Kalker Serisi;

Tersiyerden önce oluşan silsiledeki tabaka izlerinin en göze çarpan kısmı eski
kalkerler, mermerler ve yarı mermerlerdir. Bunlar Soma Dağı'nın sarp kaya kitlelerini
 Kırkağaç'ın batısındaki dağları, Çamlıca Dağı'nı ve Şifa Dağı'nı oluşturmaktadırlar.
Kalkerler genellikle kalın banklar ve kısmen masifler halinde olup, strafikasyonları
pek belli değildir. Dereköy batısında daha ince banklı tabakalar gözlenmiştir. Burada ki
külteler genellikle açık gri mavi, kısmen daha koyu renklerde olup devamlı süregelen
çatlaklar meydana getirmiş ve bunlar tekrar aragonit ile kaplanmıştır.

Kalker bir yerlerde yüksek derecede kristalen bir durum alarak mermer veya yarı
mermer şeklinde değişikliğe uğ­ramışlardır. Değişimin bütün ayrıntıları burada gözlenecek
durumdadır. Eynez'in güneyinde ki tabaka izlerine kalın dolomitler karışmış olup bunlarda
dolomit merme­ri şeklini almışlardır. Kumlu erozyon sahalarında dolomitlerin dolomit külü
haline dönüştükleri gözlenebilmektedir. Tabaka serisini bazı parçalarının, diğer yerlerde
bitümlü oldukları görülmüştür.

Buradaki tabaka serisinin yaşını tek bir yaş olarak kabul etmek zorunluluğu vardır. Buna
karşılık daha ayrın­tılı bir etüt ile bu serideki daha uygun profillerden, çok muazzam olan
bu kompleksin yanında bir sıralama elde edilebileceği de olanaksız değildir. Bütün seri
içerisinde bir dayanak oluşturabilecek fosillere rastlanamamıştır.

Birkaç yerde çoğunluğu krinoid sakları olmak üzere fosil artıkları gözlenilmiş ise de,
bunlara dayanaraktan kesin bir şey söylenememektedir. Buna karşılık kalker serisinin
grauvaklı killi şist serisinden daha genç olduğu tamamı ile gözlenebilinmiştir. Kalker serisi
, tabanında konglomera ile birlikte bu eski kültenin üzerinde bulunmaktadır.

Bu serinin tektonik bir olay neticesinde doğmuş olması gereken bir breş horizonu
olarak kabul edilmesi hiç bir suretle akla yatkın değildir. Taban konglomerası grauvaklı
killi şist formasyonuna ait çok iyi yuvarlak şekil almış molozlardan oluşmuş olup, aynı
tabakalara ait kalker molozlarıda bunların içinde, belli bir oran içerisinde bulunmaktadır.
Bazı kalker molozları içinde füzüline benzeyen artıklar bulunmuş ıse de bunların araştırılması
gerçekleşmemiştir. Konglomera çimentosunda dakik araştırmalara rağmen hayvani artıkla­ra
rastlanmamıştır. Etüt sahası, Soma'nın yaklaşık olarak 4-5 km. güney doğusunda
Deliimam Köyü­'nün batısındadır. Soma çevresinde bu profil tamamıyla Ankara-Ludumlu
tabaka izlerine eş değerdir.

Nitekim burada da taban konglomerası ile grauvaklı killi şist formasyonunun bazı
parçaları üzerinde bulunan kalın kalkerler konu olmaktadır. Burada ki konglemerada
 füzülinli kalker molozları bololup, konglomera içersinde rastlanan küçük bir fauna
sayesinde bu tabakala­rın liasa ait oldukları açık olarak gözlenmiştir. Soma kalker
serisinin yaşı konusunda bu gibi açıklamalar konu olabil­mekte ise de, şimdilik bu
ko­nuda kesin bir fikir söylenememektedir. Şurası da göz önünde bulundurulmalı
ki, birbirleri ile karşılaştırılan bu iki etüt sahasının arasındaki uzaklık çok fazladır.

 

Bununla beraber bu konu mukayese olmaksızın dahi, tabakaların genellikle trias
veya üst permiene oranları meselenin tek hal çaresini kapsamakta ve bu sayede
kısmen de olsa gerçeğe yakınlaşılmaktadır. Halledilecek durumda bulunmayan ikinci
bir mesele de, bu tabaka serisinde ne dereceye kadar mesezoik devrinin genç kısımlarını
var olduğu meselesidir. Phillippson'un kalker serisini karbona aktarması keyfiyetini iki
sebepten dolayı reddedilmektedir.

 

* Adı geçen yazarın açıkladığı ve yaş tayini konusunda göz önüne alınmış
olan basit tektonik kısım tamamı ile gözlenememiştir. Yaza­rın açıkladığı
bölgede basit bir damgalanma (burulma) tektoniği değil, tam tersine karışık
bir ekaylanma tektoniği ile karşı karşıya bulunulmaktadır. Bunu için kalkerler,
grauvaklı killi şist formasyonuna aktarılmış değildir.

* Kalkerler serisinin bir taban konglemerası ile daha yaşlı seri üzerine yeri
bulunduğu araştırma noktalan Philfippson 'dan başka kim­se tarafından bilinmemektedir.

C. Eosen

İlişik şeklin doğu kenarında, şekilde görülmeyen Gebeler Köyü'nün bulunduğu
yerin yakınında Phillippson nümulit ve diğer foraminiferlerle dolu kalkerler bulmuştur.
Buradaki tabakalar tüfoid marnlı Neojet ile sümüksü sıvı şeklinde olup, bu­nun içinde
yükselmektedirler.

Eosen kalkeri yer yer, hemen hemen banksız bir halde kaba kitleli olup,
kısmende konglomeratik ve kumludur. Bitki artıklarının yaşı aşağı yukarı Eosen
olarak tayin edilmiştir.

Eosenin tektonik durumu. bilhassa kalker ve yarı mermerlere olan ilişkileri.
yarmaların eksik olma­ları yüzünden tayin olunamamıştır. Eosen bir tür dalgalanma
ekseni şeklinde Neojenden dışarı çıkmakta ise de buradaki durumda açık değildir.

D. Genç Tersier

Araştırma yapılan bölgede en büyük sahaları işgal eden tabaka serisi genç
tersiyerdir. Bu seri. diğer bütün tabakalara göre diskardan durumdadır ve genellikle
önceki tortullaşma olayından oluşmuştur. Limnik ve volkanik oluşumlar az oranda
ortaktır. Limnik tortullanma bazı tabakalarda bol bitkisel ve hayvansal artıkları
içermekte ve bunlar sayesinde yaşın tayini mümkün olmaktadır.

 

Etüd esnasında tabaka serisi içerisinde ki çeşitli fasiyes elemanlarının üstünlüğü
 karşısında bu saha­yı iki fasiyes sahasına ayırmak gerekmektedir. Fasiyes, tamamıyla
ayrı oluşum sahaları kabul ettirecek kadar. çeşit çeşit olmayıp bazı elemanlar,
bilhassa taban tabakaları her iki sahada birbirlerine çok benzer bir şekilde şekillenmişlerdir.
Serinin daha yukarı tabakalarında ise oluşum oldukça çeşitlidir. Bura­da volkanik
malzemenin üstün olduğu sahalarla. limnik materyal ile dolu sahalar aynı tutulmaktadır.
Buna göre şu fasiyes sahaları meydana çıkmaktadır.

a) Güney Fasiyes Sahası:

Bu saha kuzeyde Kınık Bakırçayı Kırkağaç ve Harta ile sınırlanmaktadır. Güney
Fasiyes Sahası'nın Neojenii limnik oluşumun kesin üstünlüğü ile belirlenmektedir.

Neojen muazzam bir konglomeralar serisi ile başlamakta, tabakaların kalınlığı
10–80 m. olmakta ve bir yerden diğer bir yere süratle değişmektedir. En
mükemmel mostra, bugün ki işletme sahasının güneyinde ve Dereköy'ün
kuzeydoğusundadır. Tabaka burada taban yakınlarında kaba konglomeratiktir
ve kafa büyüklüğüne kadar moloz parçaları içermektedir. Tane oranı yukarıya
doğru ufalmakta ve artık grebankları araya katılmaya başlamaktadır.

Bunlar genellikle demir içeriklidir. En üstte ki tabakalarda marn ve killer bile
oluşmuştur. Bunlarda devamlı olarak kaba detritik çöküntü ile kat olunmaktadır.
Bu mostralarda taban tabakalarının en kalın oluşumu yaklaşık olarak 80 m. bulunmuştur.

Daha güneyde Eynez civarında tabakanın kalınlığı azalmakta ve 10 m.yi
geçmemektedir. Burada kaba elemanlar gittikçe azalmakta ve genellikle esmer
renkti killi kumlu irsediman gözlenmektedir. Buna karşılık burada da devamlı olarak
konglomeralara rastlanmaktadır. Bu havalinin bazı yerlerinde, Neojenin tabanını
oluşturan eski kütle genellikle grauvaklardan olmak üzere meydandadır. Eski
tabakaların rengi kaçmış olup, bunlar derin bir süratte parçalanmışlardır.

Taban konglomera tabakaları, rölyef denk olma devresinin bir çöküntüsünü
oluşturmaktadırlar. Adı geçen devrede seviye farkları fazla olan eski bir
peyzaj, erozyon kuvveti ile düzleşmiştir. Bu zamanlarda uzun mesafelere
taşınmalar olmamıştır; konglomera materyali genellikle hemen civarda meydanda
bulunan kütlelere ait olup fazla yuvarlak bir hal almamıştır. Konglomera tabakalarının
fazla olan kalınlık ve oluşum farkları ile kalınlık kompenantlarının konglomeralar
arasına dağılışında çöküntü havzalarının dar olduğunu ve bazı durumda halen
var olan morfolojik oyukları geçmediğini göstermektedir.

Bundan sonra gelen tabaka serisi linyit içeren seridir. Bununda kalınlığı 15
ve 30–40 metre arasın­dadır. Tabaka bazı yerlerde (Soma işletmesi, Eynez işletmesi)
hemen tamamı ile kömürlü killerden ve linyitten, bazı yerlerde de (Eynez'in batı ve
kuzey batısında) marn ve marnlı kalker enterkalasyanlarından meydana gelmiş olup,
linyit çöküntüsü ikinci derecede önemli olmakta ve tabaka serisi içerisinde in­ce
katkılar halinde görünmektedir. Maksimum kalınlık yukarıda açıklanan iki işletme ve
Dereköy'ün doğusunda ki mostralarda konu olmaktadır. Seri, batıya doğru hızla
alçalmakta ve körleşmektedir. Dereköy'ün güneyinde ki mostralarda artık
sadece marn ve killer içinde kömürlü killer bulunmaktadır. Aynı olaya Eynez'in
batısında da rastlanmaktadır. Burada da doğuya doğru kısırlaşma olayı oldukça
şiddetli ol­makla beraber tabaka kalınlığının azalması fazla belirgin değildir. Adilköy
civarında ki horizon 20 metreden fazla kalın olmakla beraber, kömür çöküntüsü
ancak ikinci derecede önemli olmaktadır.

Bütün saha içersinde, linyit içine karışmış olan kömürlerde kavkaa artıkları ile
dolu tabakaya rastlan-maktadır. Kütle, içine karışmış bu beyaz kabuklarla
esmerimsi beyaz bir görünüm kazandırmaktadır. Bunlar daima planorbler olup,
artıkların durumlarından kesin bir tayin mümkün olunamamaktadır.

Kalınlığı ve linyit içerme niteliğini araştırırken, içinde tabaka kalınlığının
yüksek ve linyit oranın üs­tün olduğu bir "merkez sahası" billurlaşmaktadır.
Kalınlık doğu ve batıya doğru azalmakta linyit kısırlaşmaktadır.

Bundan sonra kil ve kömürlü şistler gittikçe çoğalan bir oran içerisinde
araya karışmakta, hatta marnlı kalker oluşuklarına bi­le rastlanmaktadır. Bu
merkez sahasının yaklaşık olarak Soma ve Eynez işletmeleri bağlantı hattı
üzerinde bulun­ması, Paleojeografik bakım­dan ilginç olduğu kadar iktisadi bakımdan
da önemlidir.

Linyit içeriğinin fazlalığını ile yükselen bu horizonu kalın ve marnlar, killer,
marnlı kal kerler ve kalkerlerden oluşan bir seri izlemektedir. Yukarıda belirttiğimiz
merkez sahasının kuzey kısımlarında yani Soma İşletmesi’nin yakın havalisinde ikinci
defa olarak linyit oluşumuna az kalınlıkta üst damarlar halinde rastlanmaktadır.
Bu damar, ana damarın yaklaşık olarak 140–160 m. üstündedir. Bütün serinin
toplum kalınlığı da yaklaşık olarak 200–300 m. kadardır. Bu serinin tortulları,
bilhassa Güney Fasiyes sahası için karakteris tiktir. Tabaka çoğunlukla ince
bantlar halinde olup yukarıda açıklanan külte serilerinin hızla türemesinden
oluşmaktadır. Kalkerler çoğunlukla açık gri ile sarımtırak gri renkte;
Marnlar ise açık renktedir. Kalkerler iyi bir şekilde tabakalanmış olup,
kısmen çok iyi bir şekilde parçalanabilmektedirler. Kalkerler işlenme­si kolay
olduğundan bazı köylerde çatı kaplaması olarak kullanılırlar. Tabaka serisinin
ortasında belli yerlerde tür ve yönü ile fa kir fakat yaratıklar itibariyle
bol fauna ile dolu kalın marnlı kalker banklarına rastlanmaktadır. Tabaka
kompleksinin üst kısmı koyu renkte ince levha halinde kalkerlerden oluşmaktadır.
Kalkerler içine ince levha halinde kalkerlerden oluşmaktadır.

Kalkerler içine ince killi şist katkıları karışmıştır. Bunların yapısı, Almanya'nın
üst kavkas kalkerlerin­de ki kil levhalarına benzemektedir. Yalnız etüt sahasında tatlı
su çözüntüleri konu olmaktadır.

Bütün Güney Fasiyes Sahası'nda, kademenin bu tarzda bir tasnife tabi tutulması
mümkün olup, ikin­ci derecede parçaların toplam kalınlıkta ki hisseleri büyük
değişmelere sebep olmaktadır. Bu olayd'an da çöküntü sahasının nispi darlığı
belli olmaktadır.

Neojen tabaka serisinin bu kısmı, Neojen tabakalarının yaşını tayin olanağını
vermektedir. Tabakalar­da bilhassa alt ve orta horizonlarda çok zengin hayvansal
ve bitkisel artıklar vardır.

     Soma ve Eynez İşletmeleri'nde;

     apocynophyllum pinus

Smilax

Psidium

fosilleri bulunmuştur.

 

Kalın banglı su kalkerlerinde, orta kısımda dört muhtelif yerde hayvanat
artıkları vermiştir.

 

* Eynez'den bu isimli galeriye giden yol üzerinde.

* Adilköy civarında,

* Harta'nın kuzey batısında,

* Adilköy'ün kuzeyinde.

bulunan fosiller şunlardır:

- Planorbis cornu Brgt.

- Planorbis cf. nitidus müller.

- Limnaea sp.

- Helix cf. phrygomysica oppenheim.

- Bithyria phrygica fischer.

 

Örneğin 4 numaralı noktada ki bir tabakada, tatlı su yumuşakça kabuklarından
oluşmuş ve bunlar tarafından kuşatılmış bir yığın görülmüştür. Bu yığın, tabakanın
bütün her tarafını örtmektedir. Fosiller ise miyosene aittir.

 

Bu tabakalar, Güney Fasiyes Sahası'nda ki tatlı su serisini de kaplamaktadırlar
. Bundan sonra iki pro­fil muazzam volkanik tüf kitleleri ile kaplıdır. Bunlar kısmen
ince volkanik tüf]er ve kısmen kaba (bombe) tüf]erdir. ince tüf]er açık renkli,
beyaz veya beyazımsı sarı renktedirler. Kaba tüf]er çoğunlukla hakim olan
kırmızı andezitler yüzünden kızıl renktedirler. Ayrı bloklar çoğunlukla hakim
olan kırmızı an­dezitler yüzünden kızıl renktedir. Ayrı bloklar çoğunlukla önemli
boyutlara erişmektedirler. (1 m3. kadar) Buna karşılık bazı kısımları ise maximum
 yumruk büyüklüğünü geçmemektedir. Bloklar ince taneli ve ince tüften oluşuk
bir çimento içinde yüzer durumdadırlar. Bu suretle volkanik gevşek materyalden
oluşma bir yapı ile çevrili bir volkanik sediman meydana gelmekte ve bunlara
blok tüfü veya kırıntı tü­fü denmektedir.

 

Philippson tarafından blok tüfü olarak adlandırılan kültenin bunlardan ayırt
edilmesi gerekir. Adı ge­çen andezitik aşınmalardan meydana gelmiştir. Çatlaklardan
yükselen aşınma ve tozlanma sonucunda andezit lavlarının yüzeyinde, yumuşak
ve içinde andezit blokları bulunan tozdan oluşma bir erozyon şekline başlı başına
bir isim vermek gereksiz olduğu kadar zihin karıştırıcı durumdadır. Her iki oluşum
an­cak çimentonun ve daha doğrusu bloklar arasında bulunan materyalin incelenmesi
ile ayırt edilmektedir.

 

Tüf serisinden oluşma tabaka kompleksinin toplam kalınlığını önceden
kestirmek güçtür. Bu oran 100–200 m. olsa gerektir. Tabaka fazla oranda
ormanlık olup ziraata elverişli sahaları yoktur. Serinin hafif bir diskordans
ile altında bulunan tatlı su kalkerlerinden ayrılmış olması muhtemeldir.
Buna karşılık bu diskordansında tektonik olaylardan daha çok çöküntü
şartlarında oluşması akla en yatkın olanıdır.

 

b) Kuzey Fasiyes Sahası:

         Kuzey Fasiyes Sahası'nda da neojen tabanı konglomera tabakası halinde
oluşmuştur. Eski dağların çevrelediği belli yerlerde bu tabakaların aflörmanlarına
rastlanabilinmektedir. Taban tabakalarının kalınlığı hiçbir yerde Güney Fasiyes
Sahası'nda ki kadar olmayıp, 40 metreyi geçmemektedir.

Evciler civarındaki kaba molozlar arka planda kalmakta ve konglomeranın
ana temel direği olarak grauvaklı killi şist formasyonuna ait yıkanmış killi
şistler görünmektedir. Külte hemen hemen gevşek bir halde olup yeşil gri
renktedir. Gebeler civarında tabakaları sarı gri renkte gri halinde
oluşmuş olarak görünmektedir. Batıda Dualar, Kızılcaköy. Danışman gibi
diğer yerlerde bulunan seri dağ zirveleri çoğunlukla ince taneli killi bir
konglomera kılıfı ile çevrilidir. Bu kılıf, damar serisi ve yüksek tatlı su kalkerle­ri
altında bulunmaktadır.

 

Kısaca diyebiliriz ki Kuzey Fasiyes Sahası'nda ki taban konglomerası
tabakaları genellikle Güney Fa­siyes Sahası'ndakilerden daha az kalın ve daha
 ince taneli olarak oluşmuşlardır.

 

Linyit damarlarını içeren tabakalara Kuzey Fasiyes Sahası'nın belli yerlerinde
ve bilhassa Evciler ve Deniş civarında rastlanmıştır. Bu tabakalar içinde ki esintiler
genellikle çok iyi olmayıp, tabanda ki konglomera tabakaları ile olan ilişkileri yalnız
bir yerde sağlıklı tayin edilebilecek durumdadır. Gördüğümüz durumları özetlemek
istersek, aşağı yukarı varacağımız netice şu olacaktır;

 

Kuzey Fasiyes Sahası'nda bulunan linyit çöküntüleri aynen Güney Fasiyes
Sahasında ki profil durum­larına benzemekle beraber, linyit içeren kompleks
çok daha kalındır ve profilin yüksek katlarında da damarlar bulunmaktadır.
Örneğin; Deniş civarında tabandan muhtemelen fazla uzaklıkta yaklaşık olarak
15 m. kalınlığında linyit içeren bir tabaka serisi meydana çıkmış ise de, daha
derinde ki horizonlarda da cevher damarları vardır.

 

Bu ikinci çöküntünün Güney Fasiyes Sahası'nda ki üst damara uyup uymadığı
incelenememekle bera­ber, bu ilgi olanak içersindedir.

 

Güney Fasiyes Sahası'na karşılık Kuzey Fasiyes Sahası'nda damarı
içeren kısım içersinde de tüf kat­kıları bulunmaktadır. Tüf ince taneli ve açık
renkli olup birkaç metre kalınlığa erişen banklar yer almaktadır. Linyit
oluşukları fasiyes yönünden güney fasiyes sahasındaki aynı görüntüleri
göstermektedir. Damarı içeren bütün horizonlarda aynı yumuşak (taze) horizonlu,
aynı hayvansal ve bitkisel artıkları içeren ve damarların tavanında bulunan limni
yoldaş tabakalarını oluşturan aynı oluşumlara rastlanmaktadır.

 

Güneyde tayin olunan merkez linyit sahasının uzanımında, Kuzey Fasiyes
Sahası'nda da damarlar en zengin durumlarda meydana çıkmışlardır.

Linyiti içeren serinin üzerinde bulunan tabakalar esas itibarı ile tüf çöküntülerinde
oluşmuşlardır.

Buralarda limnik katkılar ikinci derecede önemlidirler. Yalnız damarların
hemen tabanlarında ki tabaka oluşumunda kalker ve marnlar daha fazla ortak
olmaktadırlar.

Tüfler 8 m. kalınlığında olabilmekte ve morfolojik bakımdan yer yer
beliren kalın banklar teşkil etmektedirler. Bu tabakalardan birçok
yerlerde mağara meskenleri veya mezar olarak yararlanılmıştır. (Evciler'in
güneyinde Terce ve Karakurt civarında, Bakırçay'ın, Harta'nın doğu kenarında
ki kuzey kıvrıntısında) dikkati çeken diğer bir külte türüne Savaştepe'nin
güneyinde rastlanmaktadır. Burada ki Ne­ojen içersinde ki yer yer kalınlaşan kaba
 oolitik kalker bankları görülmektedir. Oolitlerin büyüklüğü 1­1,5 m. yi bulmakta
ve bunlar külteyi doldurmaktadır.

Bunların gerçek oolitler mi, yoksa yosun ve diğer canlıların varlığından oluşma
bünyeler mi oldukla­rı tayin olunamamıştır. Külte mükemmelen işlenebilmekte ve
şekilleri yüzü çok güzel süs taşı olabilmesi olasılığı vardı

      Bütün marn-kalker-tüf serisinin kalınlığı birkaç yüz metre olsa gerektir. Kuzey
Fasiyes Sahası'nda, güneyde oluşmuş olan kitlevi kalkerler bulunamamakta, ince
levha halinde bulunan ve kil ara katları içeren kalkerlerle tabaka serisindeki
limnik pay azalmaktadır. Bütün bu noksan veya yabancı oluşumu ele­manlar
yerine tüfler yer almıştır. Hayvansal artıklar nadirleşmekte ve linyitin hemen
tavanında yani gü­neyindeki sahaya benzeyen şekillerin göründükleri yerlerde
bunlara rastlanmaktadır. Seri yukarıya doğru önemli olmayan derecede kaba
tüflere lav katkılı blok tüflerine geçmekte olup bunları meydana çıkmaları,
güney sahasına uymaktadır.

       E- (Püskürtme) Volkanik Kütleler:

Etüt sahasında iki muhtelif püskürtme ayırt edilmektedir. Bunların her ikiside
nispeten gençtir. Daha eski olan püskürtme safhası miyosene ait olup, tüfleri
ile gevşek materyali kısmen fosilli tabakalara girmiştir. İkinci safha daha gençtir
ve miyosenle eski lavları kat etmektedir.

Eski volkanik devre lav ve gevşek materyalini haritanın kuzey batı ve
kuzey doğu sunda büyük bir sa­haya yaymıştır. Lavlar kısmen şiddetli bir a
şınmaya uğramışlardır. Philippson tarafından blok tüfü olarak nitelenen oluşuk
çoğunlukla andezit dekompozis yonunun çatlak ve yarıklarından dışarı çıkmaktadır.
Buna karşılık andezit aynı zamanda belirli sahalar boyunca kaolinleşmiş ve
alünitleşmiştir. Bu değişme­ler dislokasyon zonları ile ilişkisi olup, idrotermal
olaylardan kaynaklanmıştır. Belirli yerlerde mıntıkalar halinde cevher türemleri
vardır. Bu olaya benzer olmak üzere Menteşe Ilıcası'nın güney batısında ki
alünitleşmiş bir andezit breşinde bal sarısı renginde ve az nispette galenit ve
tali derecede barit ve ankerit içeren büyükçe falerit yuvaları bulunmamaktadır.
Diğer bir cevher esintisi de Menteşe Ilıcası'nın kuze­yindedir. Burada açık
şekilde bir diskalasyon görünmekte ve bunun üzerinde de yuvalar halinde galenit
 türemiştir. Burada ki galenit az oranda altın tenorudur. (tonunda 2–3 gram)
Bütün bu esintiler genç lavların yükselmesi ve bunlara ait magmatik olayların
tesirleri ile ilişkilidir. Cevher izleri içeren bu havaliden Menteşe ve Paşaköy gibi
sıcak kaynakların çıkmakta olması da ilginç bir olaydır.

Genç lavlar pek büyük sahalar işgal etmemekte her defasında dar hudutlu
yarıklar ve ganglar konu olmaktadır. Kabarmalar sarp kaya zirveleri oluşturmuş
olup, bunların çoğunluğunda eski mesken artıklarına rastlanmaktadır. Her
defasında belirgin sütun strüktürleri kanıtlanmış olup, bunlar lavlar için avgit
andeziti ve hornblendli avgit andezitleridir. Kütle taze, harap olmamış durumda
olduğundan cadde balastı olarak mükemmelen kullanılabilir. Lavların içinde
nispeten fazla miktarda pirit de vardır.

F- Terasa ve Alüvionlar:

Volkanik kütlelerle birlikte miosenden daha genç olan tabakalarda muhtelif
seviyelere malik terasa­lar ve alüyionlar ayrılmaktadır. Bunların zaman bakımından
iyice sıralanmaları mümkün olmadığı gibi terasaları W. Penck tarafından Anadolu'nun
diğer havalisinde incelenen pliosen ve kuarterner yüzeylerle de herhangi bir
surette ilgisi olduğunu haberdar etmek isteriz.

Eski terasaların artıklarına iki yerde rastlanmıştır. Bunlar civarda bulunan
ve kısmende daha uzaklar­da olan kültelerin kompenantlarından-birleşik kaba
molozlardır. Bu molozların kuarterner veya daha eski bir drenaj şebekesine
ait oldukları bir gerçektir. Bundan başka terasaların oluştukları devirde büyük
Kınık alüvial düzlüğünün de henüz var olmadığı bu kanıtla anlaşılmaktadır. En
yüksek terasa artığı bu ovadan yaklaşık olarak 250 m. yükseklikte olup ovanın
doğusunda ki dağlık arazidedir. İkinci terasa ar­tığı ovadan doğusunda ki dağlık
arazidedir. İkinci terasa artığı ovadan yaklaşık 100–120 m. daha yüksek
olup bu da ova ile herhangi bir ilişki göstermemekte ve bugünkü drenaj
şebekesine ait olmamakta­dır. Şu halde eski terasalarla yeni terasaların
oluşum devreleri arasında, drenaj şebekesinin şeklini tamamı ile değiştirmiş
olan tektonik olayların olabildiğini emniyetle kabul edebiliriz.

Genç terasalar bilhassa 'Kırkağaç ve Kınık Düzlükleri arasında ki dar
vadide belli olmaktadır. Bu tera­salar muhtelif seviyelerde olmak üzere
 vadilere eşlik etmektedirler. Kınık Ovası'na girerken fevkalade genişletmekte
ve alüvion düzlüğünü sıkıştırmaktadırlar. Soma vadi geçidinde ise bu terasalar
neojeni kesmektedirler. Yan vadilerde ancak küçük parçalar halinde
korunmuşlar ve yalnız nehirlerin ovalara kavuştukları yerlerde büyükçe
sahalar kuşatmışlardır.

Terasa ve alüvionların Kırkağaç Ovası'nın güney kısmında izlenimi
çok ilginç bir sonuç vermektedir.

Burada güneyde Akhisar Ovası ile Kırkağaç Ovası'na arasında Harta
boğazı denilen yüzeysel bir eşik meydana gelmiştir. Eşik doğrudan doğruya
allüvial çöküntülerden oluşmuştur. Yanlarda ki terasalar ve allivial düzlük
belirgin bir surette Kırkağaç Ovası'na doğru, yani kuzeye yatmaktadır.
Terasalarla eski alüvial düzlük aynı geçidin güneyinde de izlenebilinmektedir.
Yalnız burada güneye su veren dereler açılmıştır. Kuzeye yani Bakırçay'a
su vermiş olan eski bir nehirler dizisinin var olduğu açık ve belli olmak­tadır.
Bu nehirler dizisi genç zamanlarda yol değiştirmiş ve Bakırçay başını
kaybetmiştir. Bu olay Kırkağaç Ovası'nda ki diğer morfolojik ayrıntılardan
da açıklıkla anlaşılmaktadır. Drenaj dizisinin bu suretle bölünmesinde de
tektonik olayların yapıcı olması muhtemeldir. (Akhisar Düzlüğü'nün daha
ziyade çökmüş olması) Bu olayın çok genç ve havalinin tektoniği için büyük
ilgiyi çekmesi gerekir.

2- Yük. Maden Mühendisi Nadir Hakkı ÖNEN'in Görüşü:

Nadir Hakkı Önen'in görüşleri de aşağı yukarı H. Klaınsorge'nin görüşlerine
benzemektedir. Ayrıcalık olarak bu kişi bölgede var olan üç kömür damarının
özelliklerini belirtmiştir.

a) Temeli (Kaideyi) meydana getiren karbonifer vejura bünyesindeki
çukurluklar, yine bu çukurluk­ların duvarlarında ki (Cidarlarında ki)
taşların erozyonu sonucu; kumlar, killer ve konglomeralar ile düzeltildikten
(Tesviye) sonra, kömürün oluşu mu başlamıştır. Dr. Klaınsorge'nin krokide
görülen sınırlanmış sığ gölalanı içinde tabakalar şeklinde oluşan tortul
kültenin (Tersiyer kaidenin) tamamen tesviye edilmemiş olmasından,
yaşlı tabakalar tortul külte içinde adalar olarak görünmektedir. Birinci
esas ana kö­mür damarı işte bu temel üzerinde kalınlığı 5 ile 20 m.
olarak meydana gelmiştir. Yukarıda denildiği gibi bazen göçme ve
kabarmaların, bitkilerin değişmesi ile orantılı olarak meydana gelmemesi;
bazen de büyük seller ve volkan küllerinin etkisi nedeni ile kömür, niteliğini
kısmen veya tamamen kaybetmekte ve hatta silisifiye olarak kara taş
haline dönüşmektedir. İşte bu nedenledir ki işletmelerde ki lavlar da kömür,
yıkanarak temizlenmektedir.

b) Birinci zaman kömür tabakasının oluşumundan sonra kuvvetli yer
hareketleri olmuş ve bunun so­nucu; bol fosilli killer, kalkerler elli ila yüz
metre kalınlığında tabakalar olarak meydana gelmiştir. Niteliği düşük olan,
bir metreden beş metreye kadar kalınlıkta bulunan ve az miktarda ilçemizin
kuzeyinde istihsal olunan ikinci kömür damarı meydana gelmiştir.

c) Yine 50 ila 6 metrelik bir tabaka boşluğundan sonra, henüz iyi kömürleşmemiş
ve üretime elve­rişli olmayan üçüncü damar meydana gelmiştir. Bu damar
üçüncü zaman kil ve kalkerlerinden oluşma bir tabaka ile örtülmüş bulunmaktadır.

Ayrıca Soma'yı ilgilendirdiği için N. Hakkı Önen Bakırçay Havzası'nın Jeolojik
durumuna da değinmiştir. Yapılan incelemelere göre Bakırçay Havzası allokton
veya alüvyal bir yereydir. Bu yereyin çok uzak olmayan bir devirde ise, erozyonların
getirdiği alüvyonlarla dolup düzleştiği ileri sürülmektedir. Nitekim çeşitli vesilelerle
yapıla gelmekte olan sondajlarda yukarıdan aşağıya doğru çok ince bir toprak
tabaka­sından sonra çeşitli boylarda çay taşı ve çakılların bulunduğu ve bunu ince
milli yumuşak toprağın izlediği görülmektedir. Aynı zamanda bü­tün bu deneme
ve araştırmalar, jeologların görüşlerini doğrulamaktadır.

Söz konusu havza ilçe de doğu-batı doğrultusundadır. Havzanın genişliği
denize doğru gidişi daha ziyade ilçe sı­nırları dışında; Bergama İlçesi'nden sonra
mümkün olmaktadır.

İlçenin doğu ve kuzeydoğu kesiminde ise Bakırçay Havzası, kısmen
darlaşmakta ve çukur bir düzlük manzarası göstermektedir.

 

 
  1 55137 ziyaretçi Buradaydı Copyright:Hüsnü ÇAKIR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol